1968’lerde Deniz Gezmiş ve arkadaşları “halkların kardeşliği” sloganını kullanırken Kürtlerin etnik kökenlerinden ötürü değil, bu aşiret düzeninden ötürü sömürüldüklerini işaret etmişlerdir. ” PKK baskısı ne kadar doğru bilmiyorum ama “Güneydoğu Anadolu’yu bir biçimde tarif et” deseler “Yarım bırakılmış yatırımlar ülkesi” derim. Bu en çok kimin işine geliyor? Bölgeye hâkim aşiret düzeninin. Aynı aşiretten biri DEM’den biri AKP’den milletvekili adayı oluyor. ) hangi partiyle işbirliği yapacağı, parti olarak büyük kentlerde aday gösterip göstermeyeceği. Namus cinayetleri de biterdi, uyuşturucu yolu da kapanırdı. Burada suçlanacak olan, düzen ve 12 Eylül cuntasıdır. ",. Sevgili okurlarım, unutmuş olabiliriz hatırlayalım: Tayyip Erdoğan 1994’te İstanbul Belediye Başkanlığı’nı yüzde 25. Doğu’nun makûs talihi de aşiret düzeni de eriyip giderdi. Sosyalist öğretiyle büyümüş biri olarak, Kürt meselesinin giderek sadece etnik bir mesele olarak ele alınması beni gerçekten üzüyor. Aksi takdirde şöyle söylenecek: “Benim neden toprağım yok! Neden aşiret reisleri, gelinlerine kilolarca altın takıyor? Üstelik bu aşiret reisleri politik düzene de hâkim. 19 oyla kazandı. Ben de verdiğim bir karardan vazgeçip Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde yaşayanlara ve yaşananlara hiç de yabancı olmayan bir yurttaş olarak kendime sakladığım düşüncelerimi yazmaya koyuldum. Bölge neden bir türlü gelişmiyor? Sanıldığının aksine bölgeye devlet teşviki, diğer bölgelere oranla çok daha fazla ama yatırım için para alanlar, temel çıkıp hemen bir mazerete sığınıyorlar: “Fabrikayı yapamıyoruz çünkü PKK baskısı var. Tuhaf bir ironi PKK örgütüne sempati duymak nedeniyle de yedi yıl hapis cezasıyla yargılandım. Çok basit bir örnek, sayıları binleri bulan ve bütçeden yüklüce bir para alan korucular hepimiz biliyoruz ki temelde aşiretlerin adamları ve bu amaçla ödenen paraların büyük bölümü aşiretlere gidiyor. Neyse ki açıkça iktidarın tutsağı ve partisinin de unutturmaya çalıştığı Selahattin Demirtaş’ın sevgili eşi Başak Demirtaş gayet anlaşılır bir karar verip İstanbul’dan aday olmayacağını açıkladı. Uzun meslek hayatım boyunca yirmi yıl içinde defalarca bölgeye gittim, özellikle mağdurlarla pek çok röportaj yaptım ama bir yazımdan dolayı özellikle kadınlarının politik mücadelesini anlattığım bölgede HDP milletvekilleri ve bölge halkı tarafından linç edildim, ölüm tehdidi bile aldım. Neden benim çocuğum okuyamıyor? Neden ben sadece koyunları otlatan bir çobanım, oğlum da bir çoban olacak!”DEM biraz daha cesur davranıp, yıllardır bölgeden milletvekilliği kapan kişilerin hangi partiden ve aşiretten olduğunu ortaya çıkarıp hesap sorabilir. Ve unutulmamalıdır, 12 Eylül’de sadece Diyarbakır Cezaevi’nde işkenceler, öldürülmeler olmadı, o dönemde ülkenin tüm cezaevleri birer işkencehaneydi ve çok ölü oldu. Öyleyse en başta bu savaş bitmeli. Bölgenin gerçek ihtiyacını kale almadan Kürt halkı üzerinden mayalanan bu kişiler en az PKK kadar bölgeye zarar vermişlerdir. Ve bütün Türkiye de onları tanır. Bir Türkiye meselesidir. Nasıl? Soruya karşı soru: PKK en çok kimin işine yarıyor? Bölgenin aşiret düzeninde kalmasını isteyen, devletin tüm yatırımlarını kendi çıkarları için kullanmayı hedefleyen ve bunu yıllardır yapan aşiret düzeninin, toprak ağalarının. Neyse canları sağ olsun. Yapılan konuşmalarda bu durum çarpıtılıyor, lütfen geçmişimize ve tarihimize biraz saygı. Evet hanımlar beyler, Kürt sorunu bir etnik mesele değil, bir düzen meselesidir. Doğrudur ancak bunlar Türklerin bir kabahati değil, mevcut düzenin ve 12 Eylül cuntasının işlediği suçlardır. Bu teşvikler nereye gitti? Kürtlerin partisi şimdiki adıyla DEM, en azından şu çalışmayı yapmalı; ne kadar teşvik verildi, teşvikleri kimler aldı şimdi neredeler?Kürt sorunuyla ilgili konuşmalarda 12 Eylül döneminde Diyarbakır Cezaevi’nde yapılan insanlık dışı işkencelerin PKK’yi doğurduğu, zorunlu göçün bölgede etnik köken anlayışına sığınanları çoğalttığı söylenir. Nedeni sosyal demokratların farklı iki aday göstermesiydi. Kim adına, geri bıraktırılmış bölge halkı adına. Bunu hiç unutmadan günümüze gelelim, seçim yaklaşırken tartışılan en önemli konulardan birine: Hiç kuşkusuz DEM Parti’nin (Bu adı hiç benimseyemedim. Devam edeyim, bugünlerde sık sık düşünüyorum: PKK terör örgütü olmasaydı yani yıllardır bütçeden savaşa ayrılan para, tüm ülkede eğitim, sağlık harcamalarına kullanılsaydı neler olurdu?Emin olun, bu olsaydı Türkiye bugün doğusuyla batısıyla çok daha kendine güvenen, çok daha eğitimli yurttaşların yaşadığı, çok daha zengin bir ülke olurdu.
Devam edeyim, bugünlerde sık sık düşünüyorum: PKK terör örgütü olmasaydı yani yıllardır bütçeden savaşa ayrılan para, tüm ülkede eğitim, sağlık harcamalarına kullanılsaydı neler olurdu?Emin olun, bu olsaydı Türkiye bugün doğusuyla batısıyla çok daha kendine güvenen, çok daha eğitimli yurttaşların yaşadığı, çok daha zengin bir ülke olurdu. Öyleyse en başta bu savaş bitmeli. Bölgenin gerçek ihtiyacını kale almadan Kürt halkı üzerinden mayalanan bu kişiler en az PKK kadar bölgeye zarar vermişlerdir. Doğrudur ancak bunlar Türklerin bir kabahati değil, mevcut düzenin ve 12 Eylül cuntasının işlediği suçlardır. Neyse canları sağ olsun. Aksi takdirde şöyle söylenecek: “Benim neden toprağım yok! Neden aşiret reisleri, gelinlerine kilolarca altın takıyor? Üstelik bu aşiret reisleri politik düzene de hâkim. Doğu’nun makûs talihi de aşiret düzeni de eriyip giderdi. Yapılan konuşmalarda bu durum çarpıtılıyor, lütfen geçmişimize ve tarihimize biraz saygı. Ve bütün Türkiye de onları tanır. Tuhaf bir ironi PKK örgütüne sempati duymak nedeniyle de yedi yıl hapis cezasıyla yargılandım. Burada suçlanacak olan, düzen ve 12 Eylül cuntasıdır. Nasıl? Soruya karşı soru: PKK en çok kimin işine yarıyor? Bölgenin aşiret düzeninde kalmasını isteyen, devletin tüm yatırımlarını kendi çıkarları için kullanmayı hedefleyen ve bunu yıllardır yapan aşiret düzeninin, toprak ağalarının. Bölge neden bir türlü gelişmiyor? Sanıldığının aksine bölgeye devlet teşviki, diğer bölgelere oranla çok daha fazla ama yatırım için para alanlar, temel çıkıp hemen bir mazerete sığınıyorlar: “Fabrikayı yapamıyoruz çünkü PKK baskısı var. Bunu hiç unutmadan günümüze gelelim, seçim yaklaşırken tartışılan en önemli konulardan birine: Hiç kuşkusuz DEM Parti’nin (Bu adı hiç benimseyemedim. Ben de verdiğim bir karardan vazgeçip Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde yaşayanlara ve yaşananlara hiç de yabancı olmayan bir yurttaş olarak kendime sakladığım düşüncelerimi yazmaya koyuldum. Çok basit bir örnek, sayıları binleri bulan ve bütçeden yüklüce bir para alan korucular hepimiz biliyoruz ki temelde aşiretlerin adamları ve bu amaçla ödenen paraların büyük bölümü aşiretlere gidiyor. Bu en çok kimin işine geliyor? Bölgeye hâkim aşiret düzeninin. Bir Türkiye meselesidir. 19 oyla kazandı. Bu teşvikler nereye gitti? Kürtlerin partisi şimdiki adıyla DEM, en azından şu çalışmayı yapmalı; ne kadar teşvik verildi, teşvikleri kimler aldı şimdi neredeler?Kürt sorunuyla ilgili konuşmalarda 12 Eylül döneminde Diyarbakır Cezaevi’nde yapılan insanlık dışı işkencelerin PKK’yi doğurduğu, zorunlu göçün bölgede etnik köken anlayışına sığınanları çoğalttığı söylenir. Namus cinayetleri de biterdi, uyuşturucu yolu da kapanırdı. Nedeni sosyal demokratların farklı iki aday göstermesiydi. ” PKK baskısı ne kadar doğru bilmiyorum ama “Güneydoğu Anadolu’yu bir biçimde tarif et” deseler “Yarım bırakılmış yatırımlar ülkesi” derim. ) hangi partiyle işbirliği yapacağı, parti olarak büyük kentlerde aday gösterip göstermeyeceği. Neden benim çocuğum okuyamıyor? Neden ben sadece koyunları otlatan bir çobanım, oğlum da bir çoban olacak!”DEM biraz daha cesur davranıp, yıllardır bölgeden milletvekilliği kapan kişilerin hangi partiden ve aşiretten olduğunu ortaya çıkarıp hesap sorabilir. 1968’lerde Deniz Gezmiş ve arkadaşları “halkların kardeşliği” sloganını kullanırken Kürtlerin etnik kökenlerinden ötürü değil, bu aşiret düzeninden ötürü sömürüldüklerini işaret etmişlerdir. Sevgili okurlarım, unutmuş olabiliriz hatırlayalım: Tayyip Erdoğan 1994’te İstanbul Belediye Başkanlığı’nı yüzde 25. Ve unutulmamalıdır, 12 Eylül’de sadece Diyarbakır Cezaevi’nde işkenceler, öldürülmeler olmadı, o dönemde ülkenin tüm cezaevleri birer işkencehaneydi ve çok ölü oldu. Kim adına, geri bıraktırılmış bölge halkı adına. Evet hanımlar beyler, Kürt sorunu bir etnik mesele değil, bir düzen meselesidir. Aynı aşiretten biri DEM’den biri AKP’den milletvekili adayı oluyor. Neyse ki açıkça iktidarın tutsağı ve partisinin de unutturmaya çalıştığı Selahattin Demirtaş’ın sevgili eşi Başak Demirtaş gayet anlaşılır bir karar verip İstanbul’dan aday olmayacağını açıkladı. Sosyalist öğretiyle büyümüş biri olarak, Kürt meselesinin giderek sadece etnik bir mesele olarak ele alınması beni gerçekten üzüyor. ",. Uzun meslek hayatım boyunca yirmi yıl içinde defalarca bölgeye gittim, özellikle mağdurlarla pek çok röportaj yaptım ama bir yazımdan dolayı özellikle kadınlarının politik mücadelesini anlattığım bölgede HDP milletvekilleri ve bölge halkı tarafından linç edildim, ölüm tehdidi bile aldım.